“Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyiz. Ancak okuduklarınız doğru. Bu bilgiler, sifonu çekmeden önce iki kez düşünmenizi gerektirebilir.
Sözü daha fazla uzatmadan böyle bir şeyin nasıl mümkün olabildiğine bakalım.
Hem bizim hem de memelilerin dışkılarının neredeyse %50’si, gerçek bakterilerden oluşur.
Bu bakteriler kolonda yaşar ve lif, protein ve karmaşık karbonhidrat gibi gıda bileşenlerini parçalar. Tuvalete her gittiğimizde kolonda bulunan bakterilerin yaklaşık 3’te 1’i dışarı atılır. Kalan mikroplar ise hızla ürer.
Dışkının bir bölümünde de sindirilmemiş bitkiler bulunur. Düzenli olarak selüloz ve diğer bitkisel lifleri yiyen memeliler, genellikle özel bitki sindirici enzimler ve bakteriler içeren uzun sindirim kanallarına sahiptir.
Ayrıca bazı hayvanlar, bağırsaklarını sindirime bir kez daha sokabilmek için dışkılarını yerler. İnsanlar ise elbette bunların hiçbirini yapmazlar. Bu da lif ve selüloz da dahil olmak üzere yediğimiz bitki maddelerinin büyük bir kısmını sıklıkla dışkıladığımız anlamına gelir.
Son olarak dışkıda, süt ve yumurta gibi yiyeceklerden gelen ekstra fosfatların yanı sıra bilerek yemediğimiz ağır metallar ve plastikler gibi sindirilemeyen şeyler de vardır.
Öte yandan dışkılarımızın biriktiği kanalizasyonlar, oldukça tiksindirici yerlerdir.
Ancak kanalizasyondaki kötü mikropları güvenilir bir şekilde öldürebilirsek geriye kalanlar işimize yarayabilir. Örneğin birçok kanalizasyon arıtma tesisi hâlihazırda iyi bakterilerin gaz üretme gücünden yeni bir enerji kaynağı elde etme çabasında.
Ayrıca bazı şirketler de dışkıdaki proteini, mahsullerde kullanabilmek için gübreye dönüştürmekte.