DİSK yönetim kurulu üyeleri ve Doğu Karadeniz bölge temsilcileri 2 günlük Doğu Karadeniz programı kapsamında Trabzon’a geldi.
Trabzon’un ardından Hopa’da Doğu Karadeniz Bölge Temsilciler Kurulu toplantısı yapacaklarını kaydeden DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK çatısı altındaki farklı iş kollarından işçi temsilcileriyle bir araya geleceklerini belirtti. Rize’de ÇAYKUR’un çay işçileriyle bir araya geleceklerini de belirten Çerkezoğlu, mevsimlik işçilerin kadro hakkından ve yaşadıkları zorlu süreçlerden bahsedeceklerini ifade etti.
“ÜRETTİĞİMİZ DEĞERİN BÖLÜŞÜMÜNDE OLAĞANÜSTÜ BİR ADALETSİZLİK VAR”
Arzu Çerkezoğlu şunları söyledi:
Türkiye ekonomisi çok ciddi bir krizin içerisine girdi. Pandemiyle bu tablo daha da ağırlaştı ve biz biliyoruz ki bugün Türkiye ekonomisinin yaşadığı bu olumsuz tablo bir tesadüf değil, ekonomi kurmaylarının sadece bir iş bilmezliği beceriksizliği değil; aslında özellikle yirmi yıldır ülkeyi yöneten siyasi iktidarın politikalarının tercihlerinin sonuçlarıdır. Özellikle son dönemde Türkiye ekonomisi tümüyle Türk lirasının değersizleştirilmesi ve emeğin ucuzlatılması üzerine kurulu bir büyüme politikası izliyor. Bir büyüme rotası izliyor. Şu an yaşadığımız bu yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik ve özellikle gelir dağılımı adaletsizliği bu politikaların bu tercihlerin bir sonucu. Yani bugün Türkiye bir enflasyon sarmalına girdiyse hepimizin ama hepimizin çok ciddi bir biçimde yoksullaştığı, alım gücümüzün düştüğü bir süreci yaşıyorsak, biliyoruz ki bu iktidar ülkeyi yöneten siyasi iktidarın politikalarının, tercihlerinin bir sonucu. Hep şununla övünüyor; Türkiye ekonomisi şu kadar büyüdü, bu kadar büyüdü deniyor. Evet, Türkiye ekonomisi büyüyor. Hepimiz çalışıyoruz, üretiyoruz. Ve bizim alın terimizle büyüyor. En son ikinci çeyrek rakamları açıklandı biliyorsunuz. Türkiye ekonomisi yüzde 7,6 büyüdü 2022’nin ikinci çeyreğinde. Ürettiğimiz değer nasıl paylaşılmış diye baktığımızda adaletsizliklerin, özellikle de gelir dağılımı adaletsizliğinin olağanüstü arttığını görüyoruz. Yani ürettiğimiz değerin bölüşümünde olağanüstü bir adaletsizlik var."ASGARİ ÜCRET İNSANCA YAŞAYACAK DÜZEYE ÇIKARTILMALI"
Kasım ve aralık aylarının asgari ücret tartışmalarının yaşandığı aylar olduğunun altını çizen Çerkezoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Önümüzdeki dönem hep asgari ücret gibi temel bir gündemi konuştuğumuz, tartıştığımız bir ay. Niye biz asgari ücreti bu kadar çok konuşuyoruz? Dünyanın hiçbir ülkesinde asgari ücret bu kadar konuşulmaz çünkü asgari ücret dünyanın her yerinde aslında sembolik bir ücrettir. Yani asgari ücretle çalışanların oranı yüzde ikidir, üçtür, beştir en fazla ama Türkiye'de asgari ücret ve üstelik de açlık sınırının altında olan asgari ücret şu an bir ortalama ücret. Asgari ücret ve civarında ücretlerle çalışanların oranı yüzde 50’yi aşmış durumda. Aslında biz asgari ücreti konuşurken ortalama ücreti konuşuyoruz. Asgari ücreti konuşurken asgari ücretin belirlenme süreci dediğimizde devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşmeyi konuşuyoruz. O nedenle de son derece önemli ve Türkiye'nin bir asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtarılabilmesi lazım. Ve tabii ki asgari ücretin de açlık sınırının altındaki bir asgari ücretin de mutlaka insanca yaşayacak bir düzeye çıkartılması lazım."EYT SORUNU NASIL ÇÖZÜLECEK?"
EYT tartışmalarının çözümüne yönelik yürütülen çalışmalarda sendikalarla konuşulmadığının altını çizen Çerkezoğlu şu ifadelere yer verdi:
Emekli ücretlerine hiç hepimiz biliyoruz. Emekliler mutlaka yaşayarak biliyor. Bugün Türkiye'de bir taraftan emekli olmak zorlaştı. EYT diye büyük bir mağduriyet yaratıldı. Şimdi EYT sorununu çözüyoruz diyor hükümet ama nasıl bir çözüm getireceklerini sır gibi saklıyorlar. Ne sendikalarla ne kamuoyuyla ne EYT'lilerin dernekleriyle bunları konuşmaktan ısrarla imtina ediyorlar. Oysa bu tür düzenlemeler, çalışma hayatına dair düzenlemelerde mutlaka ama mutlaka müzakere esastır diyalog esastır. Biz özellikle EYT konusunda bu kadar ciddi bir gündem olan, toplumsal bir gündem haline gelmiş olan EYT konusunda ve çalışma hayatıyla ilgili bütün konularda siyasi iktidarı müzakereye çağırıyoruz, diyaloğa çağırıyoruz ve yasamızda ve anayasamızda var olan sosyal diyalog mekanizmalarını işletmeye çağırıyoruz. Dolayısıyla ben yaptım oldu mantığıyla ülke yönetilmez. Ben yaptım oldu mantığıyla çalışma hayatında milyonların meselesi olan konularda karar verilemez. Böyle yapılan düzenlemeler, böyle alınan kararların nasıl olumsuz sonuçlar doğurduğunu gördük. Türkiye'nin yaşadığı bu ekonomik sıkıntıda, bu enflasyonlu dönemde, bu hayat pahalılığında, bu gelir dağılımı adaletsizliğinde artık Türkiye toplumunun dörtte üçünü oluşturan ücretlilerin, işçilerin, emekçilerin, çalışanların ekmeğini koruyabilmesinin tek bir yolu vardır. Tüm dünyada da bizde de bu böyle. O da sendikalı olmak. Sendikal haklarımızı kullanabilmek. Ama Türkiye'de her şey ama her şey işçilerin sendikalaşmasının önünde engeldir. Yasalar, mevzuat, mahkemeler, işveren tutumu, devletin tutumu, bunun değişmesi lazım. Çalışma hayatını düzenleyen yasaların, sendikal yasaların demokratikleştirilmesinden bu konuda zihniyetin değişmesine kadar işçilerin, çalışanların sendikalaşmasının ve sendikal hakların kullanımının önündeki engellerin mutlaka kaldırılması lazım."İŞÇİ SINIFI OLMADAN CUMHURİYET OLAMAZ"
İşçilerin emeğinin ve hakkının korunmasının yolunun sendikalı olmaktan geçtiğini kaydeden Çerkezoğlu, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı tartışmalarının çokça gündemde olduğu bir süreçte diyoruz ki; işçi sınıfı olmadan cumhuriyet olmaz. Cumhuriyetin ikinci yılını konuşacaksak, konuşuyorsak işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki bütün engellerin kaldırıldığı, işçi sınıfı, emekçiler, örgütlü olmadan cumhuriyetin de geleceği olmaz. O nedenle biz bu topraklarda eşitliğin, adaletin, barışın, kardeşliğin egemen olduğu, ürettiğimiz değeri hakça paylaştığımız, örgütlenmenin önündeki bütün engellerin kaldırıldığı ve her türlü hak aramanın önündeki engellerin kaldırıldığı demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz. Bunun adına da emeğin Türkiye'si diyoruz. Ve hep birlikte de bunun mücadelesini veriyoruz. İşçi kardeşlerimizi, hangi iş kolunda olurlarsa olsunlar ister bir fabrikada ister üniversitede, ister belediyede, isterse bir başka iş kolunda çalışan tüm işçi kardeşlerimizi de her şeyden önce kendi emeğine, ekmeğine ve memleketine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bunun için de DİSK'in çatısı altında birleşmeye, sendikalı olmaya ve DİSK'li olmaya çağırıyoruz.