Dünya eskilerin bıraktığı o yer değil artık. Büyüklerimiz şöyle derdi; “O olaylar olduğunda bize haberi günlerce sonra geldi” ve hemen sonra eklerlerdi; “Haberimiz olsaydı yollara düşer, yanlarına giderdik.” Acı haber kulaklarımıza ulaşmak için artık hiç beklemiyor. Depremde binlerce binanın yıkıldığını öğrenmek birkaç dakikamızı aldı. Hepimiz; sıradan insanlar ve sivil toplum kuruluşları telaş içinde elinden geleni yaptı ama olmadı.
Derin bir ıstırap yaşandı.
Gözlerimizin önünde tüm bunlar olup bitmişken içimizden kim çıkıp “Ben ahlaklıyım” deme cesareti gösterebilir ki? Göçük altındaki insanların çoğu günlerce yardım alamadan birer birer öldüler. Bu hakikat karşısında kim çıkıp “Ben gerçek bir insanım” diyebilir ki?
“Ahlak” kelimesi içinde mektup olmayan boş bir zarf gibi ortalıkta dolanıyor. Zarfı eline alan hep ötekine postalıyor; dindarlar ateistlere, ateistler, kapitalistlere… Artık uyanmak gerekir; bu zarfın içinde bir mektup yok! Nerede bu mektup? Nedir bu ahlak?
HANGİ AHLAK?
Ahlak kelimesinin yaygın kullanımında ima edilen şey, doğru davranış biçimidir. Ancak davranışın doğru olup olmadığını kişinin bu meseleye hangi çevreden ve çerçeveden baktığı belirlemektedir. Örneğin; bir sosyalist için ahlak mülkün eşit paylaşımıysa, meseleyi dini itikat içinden okuyan kişi için ahlak Tanrı’ya inanıp inanmamak olabilir. Ahlakın mülk üzerinden tanımlanması insanları bir anlamda faydacılığa (pragmatizm) götürürken konunun sırf Tanrı’ya inanmak olarak yorumlanması inananları büyük çıkmazlara sürüklemektedir. Ya da ahlakın cinsellikle, özellikle kadın bedeniyle ilişkilendirilmesi insanı aşağıların aşağısına, en ilkel varlık durumuna itmektedir.
NEDİR BU AHLAK?
Ahlak; insanların yaşadığı sorunların çözümünde bir yol göstericidir. Ahlakın tek evrensel işlevi budur. Bir insanın kendisini ahlaklı olarak belirlemesi yaşanan sorunların sorumluluğunu üstlenip, çözümünde etkin rol almasını zorunlu kılar. İnsan bu sorunları çöze çöze özgürlüğe yaklaşır ve bir ahlak varlığı olarak kendini ortaya koyar.
PEKİ DEVLETİN AHLAKI VAR MIDIR?
Ahlak tek tek bireylerde süreklilik arz etmeyebilir. Ahlakın zorunluluğu bireyler üzerinden gösterilemez. Ahlak, tarih sahnesinde yerini bir gerçeklik olarak, ancak somut devlet üzerinden alabilir. Ve devletin ahlaklı olmasının zorunluluğu onun devlet olabilmesinin zorunluluğudur. Bir devlet, insanların yaşadığı sorunları bekletmeden çözemiyorsa henüz gerçek bir devlet değildir.
HAYSİYET VE DEVLET
Sıradan insanın çaresizlikten, kendisini baştan aşağı üzüntü içinde hissetmesi onun kendini insan gibi deneyimlemesi için yeterli bir duygu durumu olsaydı, yaşadığı üzüntüye utanç eşlik etmezdi. Uyumaktan, yemek yemekten, yaşıyor olmaktan utanç duyduk. İnsan haysiyetimiz somut devletin yokluğuyla ellerimizden alındı. Sorunların çözümünde yurttaş olarak maddi, manevi emeğimizle kendilerini ahlaklı olma konusunda hepimiz adına sorumlu kıldığımız devlet ortada olmayınca utanç içinde kaldık!
Devlet ve hükümet kavramlarının farklılığına ilişkin hassasiyet gösterilmesini askıya alarak devlet olamamayı örtbas etmek için Tanrı’nın, kaderin bir paravan gibi kullanılması artık yetersiz çabalardır. Gözümüzün önündeki dünyada ıstıraplar yaşanırken öte dünyadaki cennet meyvesinin tadından söz edilmesi artık kimsenin dikkatini çekmemektedir. Kral çıplaktır ve bu gizlenememektedir.
Devletin olmadığı yerde hiçbirimiz “Ben haysiyetli bir insanım!” diye ortalıkta gezemez. Demek ki bu hikâyenin artık şahsi onur meselemiz olarak değiştirilmesi hayati önem taşımaktadır.