Provokasyonun ortaya çıkması ve yayılması için elverişli koşullara sahip olan, aynı zamanda deprem gibi bir kriz süreci yaşayan Türkiye, bu süreçte parti fark etmeksizin provokatif söylemlerle karşı karşıya kalarak hem siyasiler hem de medya tarafından dezenformasyona maruz bırakılıyor.
Siyasetin kanatları altında korku, kutuplaştırma ve öfkeyi teşvik eden provokasyon, deprem sürecinde nasıl varlık gösterdi?
Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı sosyal medyada resmi hesabından yaptığı açıklamada gerçekleşen depremle Suriyeli sığınmacıları ilişkilendirerek bir paylaşımda bulundu. Birçok kişi, tweet’i karşı mizah temeliyle ‘Ülkemde Arap Levhası istemiyorum’ diyerek alıntıladı. Tepkilerin ardından gönderi kaldırıldı.Söz konusu paylaşıma ilişkin konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tirşe Erbaysal Filibeli, şu yorumda bulundu:
‘’Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve siyasetçiler yaşanan depremi siyasi söylemlerinde kullanmaktan çekinmiyorlar. Ümit Özdağ ve partisi başından beri sağcı ve popülist bir politikayla sığınmacılara yönelik bir kampanya yürütüyor. Burada kaçırdığımız nokta şu, bu insanlar yasal sığınmacı ve bu işin hukuki bir boyutu da var. Sığınmanın belli bir prosedürü var, bu insanları ‘hadi’ deyince gönderemezsiniz. Sen sığınma talebi verdiğin insanlara, kendi vatandaşına verdiğin aynı hakkı vermek için sığınma talebi veriyorsun. Elbette siyasiler bunu biliyor ama politikacılar, kamuoyunda pek bilinmeyen bu durumu kullanarak dezenformasyona yol açıyorlar.’’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün milyonlar karşısında sarf ettiği cümleler, ülkede derinleşen provokasyon endişesini de gündeme taşıdı. Türk siyasetinde politikacılar arasında konjonktürel olarak artış gösteren hakaret, ölçüsüz üslup ve kutuplaştırmaya yönelik ayrıştırıcı sözler kriz döneminde yine ortaya çıktı.Siyasilerin deprem süresince kullandığı üsluba ilişkin görüşlerini paylaşan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, ‘’ Siyasilerin deprem gibi bir süreçte daha itidalli davranmaları, paylaşımlarında dikkat etmeleri lazımdı. Çok büyük bir deprem yaşadık ve el birliğiyle bu süreçten çıkmaya çalışıyoruz. Bir yandan da siyasetçilerin toplumdaki kutuplaşmayı körükleyen ifadeleriyle karşılıyoruz. Elbette siyasette bu tarz sataşmalar var ama bu dönemde uzak durmaları gerekirdi. Çünkü toplumda liderle bakarak hareket ediyor. Bu nefret ve hakaret söylemleri partilerin seçmenlerine de sirayet ediyor. Daha özenli bir üslup beklemek hakkımızdır’’ şeklinde konuştu.
Dezenformasyonu doğrudan besleyen siyasi propaganda genellikle siyasetçilerin konuşmalarına yerleştirdiği güvensizlik tohumlarıyla yeşerir. Geçen hafta deprem konuşmasında Ahbap ve BabalaTV’yi hedef alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de şu ifadeleri kullanmıştı:"Devletin yapamadığı ne vardır da Ahbapçılar, Babalacılar akbaba gibi kanat çırpmaktadır. Bu sahtekarların Türk televizyonlarında artık yer almaması lazımdır."
Doğru yerde ve doğru zamanda kullanıldığında etkili bir silah olan provokasyon, iktidarların kriz zamanlarında bulunduğu konumu sağlamlaştırmak ya da durumu lehine çevirmek için sarıldığı bir yöntemdir. Siyasiler kitlelere onları güvensiz, çaresiz ve kaygılı hissettirecek mesajlar verirler. Öte yandan özellikle gündemde hedef olmaya uygun ‘sansasyonel kişi ve konular’ siyasilerin hedefe koyacakları ve yaratacakları gündemin başında geliyor.