Büyümeyi adeta reddederek kimsenin varlığından haberdar olmadığı bir adada yaşayan Peter Pan’ın hikâyesini hepimiz biliriz. Burada gerçek hayatın sorumluluklarından adeta kaçarak maceradan maceraya koşan kahramanımız, bu huyuyla size hiç hayatınızdan birini anımsatıyor mu?
Hani o ailelerin “biz gördük, çocuğumuz görmesin” düşüncesini abartıp sorumluluk duygusunu aşılamadan yetiştirdiği, bu şekilde büyüyünce de aynı ailenin, suçu yine kendisine attığı bireylerden bahsediyoruz. Bu konu özelinde rahata alışmaktan fazlası bulunuyor.
Öncelikle bu durum için aradığımız terim Puer Aeternus (ebedi ergenlik) veya Peter Pan sendromu olarak da bilinen man-child fenomeni:
Bireylerin, partnerlerinin gözünde onlara bağımlıymış gibi görünmesiyle ortaya çıkan bu sendrom; karşı taraftan sürekli bakım bekleyen, en ufak işlerde bile yardım isteyen, konfor alanının dışında kalan ve yüzde yüz yapacağına inanmadığı işleri karşıdaki kişiye bırakanlarda kendini belli ediyor.
Çocuk-adam olarak dilimize çevirebiliriz bunu. Bu durumu yaşadığından şüphe edilen kişiler, yakınındakilerin gözünde onlara ‘bağımlı’ gibi görünüyorlar. Sebebiyse az önce bahsettiğimiz gibi herhangi bir sorumluluk almayıp sürekli bakıma ve yardıma ihtiyaç duymaları olarak gösteriliyor. Bu durumda bunun karşı tarafı yıpratması da pek şaşırtıcı olmaz tabii.
İlişkilerde cinsel dürtü de bundan etkileniyor.
Come here: Buraya gel
The Conversation tarafından yapılan ve içinde 1000’den fazla -kadın- katılımcı bulunduran bir araştırma, ev işi yükünü daha çok kadınlar yüklendiğinde bu kadınların, erkekleri kendilerine bağımlı olarak görmeye meyilli olduklarını gösteriyor.
Bunun sonucunda da söz konusu -araştırma dahilinde olan- kadınlar için eşleri, bir adamdan çok annesine bağlı bir çocukmuş gibi görünüyor ve bu sebeple de eş-çocuk rolleri karışınca aradaki cinsel çekim oldukça zayıflıyor. Fakat bu konu üzerinde çok sayıda etken olduğundan bunu olduğu gibi kabul etmemek gerek.
Karşı tarafın gözünden baktığımız yeter. Biraz da ana karakterimizin kafasına girelim.
Bu bireyler adeta günlük yaşıyorlar diyebiliriz. Bu, hayatı boş vermelerinden değil, sorumlulukların çok büyük kısmının karşı tarafta olmasından kaynaklanıyor.
Eğer Gumball izlediyseniz Richard Watterson karakterini, Family Guy izlediyseniz de Peter Griffin karakterini gözünüzde canlandırabilirsiniz. Bunlar gibi partnerlere baktığınızda, sorumlulukların neredeyse tamamının eşlerinde olduğunu görürsünüz. Bu sebeple endişelenecek pek bir şeyleri olmaz ama eşleri her zaman bu durumdan şikayetçidir.
Onlar ise bir bakıma ortaokul çocuklarının düşük not aldıklarında başvurduğu yola yönelirler.
Genel olarak konuşacak olursak, “Ben keşfedilmemiş bir dehayım” demek biraz abartılı kaçsa da bu yüksekliklerde gezdiklerini söyleyebiliriz. Dışarıdan nasıl göründüklerini bilen bu kişiler, temelde sanıldığından çok daha iyi olduklarını, karşı tarafın ise bunu anlayamadığını düşünebiliyorlar.
Karşı taraf ise bu gibi durumlarda, bu kişilerin hayal dünyalarında yaşadığına inanıyor. İki taraf da kendi sebeplerine bakarak kendilerini haklı gördüklerinde ilişkiler de doğal olarak yıpranabiliyor.
Çocuk-adam demiş olmamız sizi yanıltmasın.
Zira eşine fazla güvenen kadınlarda da benzer durumlar görülür. Erkekler üzerinden yorumlanıyor olmasına kesin bir sebep bulamadık fakat geçmişten bu yana gelen cinsiyet rollerinden dolayı olduğunu düşünüyoruz.
Bunu asla savunmuyor olsak da sonuçta uzun yıllar, ev işlerinin kadınların sorumluluğunda olduğu düşünülüyordu ve hâlâ birçok yerde bu durum devam etmekte.
Buraya kadar bunu bir hastalık gibi anlattık fakat bu, büyük ölçüde, yetiştirilme şekli gibi çevresel faktörlerden kaynaklanıyor
Kullandığımız kaynaklar ışığında söyleyebiliriz ki; her nasıl bir ülkenin her ilinin veya bölgesinin, ülkenin gelişimine katkı sağlamak için görevini yerine getirmesi gerekiyorsa aynı çatı altında yaşayan çiftlerin de aynı derecede çaba göstermesi ve ilişki masasına eşit pay getirmesi gerekiyor.