Tarih öğretmeni Ron Jones, Çağdaş Dünya Tarihi dersine giren ve 10. sınıfa giden 15-16 yaşlarındaki öğrencileriyle Nazi Almanyasını anlamlandırabilmek üzere bir deney yapmak istedi. Ancak bu deney belirli bir noktadan sonra çığrından çıktı ve gençlerin psikolojilerini bozmaya başladı. Hatta Jones, böyle bir şeye öncülük ettiği için okuldan kovuldu.
Üstelik deneyin namı, Hollywood'a kadar yayıldı. 1981 yapımı 'The Wave' filmi, işte bu deneyin gerçek hikayesine dayanmakta. O zaman gelin, sizleri daha fazla merakta bırakmadan bu konunun detaylarına inelim.
Aslında bu deneyin başlamasına sebep olan şey; bir öğrencinin, ''Naziler nasıl oluyor da insanlara çekici gelebiliyor? Mesela Holokost olduğunda neden Alman halkı buna itiraz etmedi?'' şeklinde bir soru sormasıydı.
Ron Jones .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Bunun üzerine Jones, soruyu cevaplamak yerine diktatör kılığına girerek öğrencilere direkt sorunun cevabını deneyimletmek istedi. Deneyin ilk günü Jones, okula gelip sınıfı temizledi; sonra oldukça ciddi bir tavırla öğrencilerin sınıfa gelmelerini bekledi.
Öğretmen, normalde öğrencilerin devamsızlık yapıp yapmadıklarını takip etmeyen biriyken, bir anda karakteri 180 derece değişti.
Belgesel: Lesson Plan of The Third Wave (2010) .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Öğrenciler, öğretmenlerini bu halde gördükleri ilk an tabii ki biraz şaşırdı. Jones ise öğrencilerine başarının anahtarının 'disiplin yoluyla güç' elde etmek olduğunu söyledi.
Başlarına geleceklerden habersiz olan gençler, başta bu deney işini pek umursamıyorlardı. Bunun sebebi ise öğretmenlerinin karizmatik kişiliğiyle evvelden beri tüm okulda nam şalmış biri olmasıydı. Fakat karizmanın her daim olumlu bir anlamı ifade etmediğini hikayenin devamını okuduğunuzda siz de anlayacaksınız.
Bu deneyin üzerinden çok zaman geçtikten sonra; büyüyen öğrenciler, yaşadıkları bu ilginç deneyimi verdikleri röportajlarda anlattı. Mesela Jones, deneye katılan ve bunu ciddiye alıp hayat memat meselesi haline getirenlere A vereceğini ifade etti.
Palo Alto Lisesi .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Yine deneye katılmış olup bu deney için yeterince emek harcamayanlara C vereceğini, deneye katılmayan ve deneyi sabote edebilecek hareketler yapanlara ise F vereceğini söylüyordu. Üstelik F alan öğrenciler, yıl boyunca kütüphanede çalışmak zorunda bırakılacaktı.
Öğretmen, öğrencilerin oturup kalkmasından duruş biçimlerine kadar birçok konuda onlara belirli kurallar koydu. Hatta bir öğrenci, öğretmenin kendilerinden dik durmalarını istemesinden sonra daha iyi nefes almaya başladığını ve derste daha aktif olmaya başladığını dile getirdi.
Sınıf kuralları gittikçe askeri disipline dönmeye başladı. Mesela öğrenciler, ikinci zili duyana kadar öğretmeni sessizce dinlemek zorundaydı. Veyahut soru sormak isteyen muhakkak izin almalı, izin almadan çıt bile çıkarmamalıydı.
Jones, deneyin ertesi günü öğrencilerin, deneyi çok benimsediklerini ve değişik havalara girdiklerini gördü. Jones'a kalsa öğrencilerin çoğu bu deneye ''üniversiteye geçiş arifesinde notlarımız yükselsin'' maksadıyla katılmıştı ancak işler hiç de öyle değildi.
Hatta Jones, deneyin sadece bir gün süreceğini, öğrencilerin deneyden sonraki gün her zamanki hallerine döneceklerini bile zannediyordu. ''Ummadık taş baş yarar'' diye boşa dememişler, deneyin sonunu az sonra okuduğunuzda gerçekten de içinizden bunu söyleyebilirsiniz.
Deneyin ikinci aşamasında, Naziler'de olduğu gibi özel bir selamlaşma tipi ortaya çıktı.
Öğrencilerin birbirlerine verdikleri selamın temsili görüntüsü .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Deneyden sonraki gün öğrenciler, ''emret komutanım'' der gibi bakarak sınıfta hocalarını bekliyordu. Jones sınıfa girip onları o şekilde görünce tahtaya ''disiplin yoluyla güç'' yerine ''birlik yoluyla güç'' yazdı.
Eski öğrencilerden ve aynı zamanda yönetmen olan Steve Coniglio selamlaşmayı gösteriyor .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Jones sonra gençlere tıpkı Naziler'de olduğu gibi bir selamlama yöntemi öğretti. Hem sınıfta hem dışarıda birbirlerini gördüklerinde bu selamı vermelerini istedi hatta bunu zorunlu kıldı. Bunun amacı birliği öğretmekti sözde.
Film: The Wave (2008) .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Bu selamlama akımı, yavaş yavaş tüm okula yayıldı ve herkes bunu, üçüncü dalga olarak adlandırdı. The Wave filminde de bu selamlama şekli mevcut, izleyenler hatırlar.
Deney çok uçuk bir hal aldı, öğrenciler arasından diğerlerini gözetlesinler diye sınıf polisleri bile seçildi.
Normalde deney ilk başladığında, sınıfta 30 kişi vardı çünkü dersin kontenjanı bu kadardı. Fakat daha üçüncü günde bile dışarıdan gelen öğrencilerle birlikte sınıf mevcudu 43 kişiye ulaştı. Böylesi diktatörce bir deneye ''öğrenciler neden katılmak istediler?'' anlaması mümkün değil. Çoğuna bu deney, bir oyun gibi geliyordu muhtemelen.
Jones, elit koruyucular olarak adlandırdığı, üç kişiden oluşan bir gözetim ekibi kurmak istediğini söyledi. Bu kişiler seçilirken, tüm sınıf gözlerini kapatı ve ellerini sıranın üzerine yerleştirdi.
Ardından Jones gelip üç öğrencinin omzuna dokundu. Bu seçim aşaması bile tamamen tek bir kişinin inisiyatifinde gördüğünüz üzere.
Gerçek görüntü .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Sınıf polisleri diğerlerini takip edip yanlış bir davranış yapıp yapmadıklarını Jones'a bildirmekle görevlilerdi. Ayrıca öğretmen, üç kişiden fazla insanın, bir araya gelip konuşmalarını da yasakladı. Ne alakaysa...
Jones kendisine ispiyonlanan kişileri sınıfın ortasına çıkarıyor ve suçlarını tartışmaya başlıyordu. Suçlu olduğu düşünülen kişilerden, neden suçlu olmadıklarını da açıklamaları isteniyordu.
Diyelim tüm açıklamalarına rağmen bu gençler suçlu bulundu, o zaman tüm sınıf onları dışlıyordu. Bu deney öğrenciler arasında akran zorbalığı yaratıyordu aslında. Hatta öğretmen, gençlerin gözünü öyle korkutmuştu ki kurallara uymamalarının sonuçlarının üniversiteye gidememek olduğunu bile söylüyordu.
Öğrenciler kendilerini bu deneye çok kaptırmışlardı. Bazı öğrenciler, kendilerini Ron Jones'un bodyguard'ı falan zannediyorlardı.
Bir gün bir öğrenci, Jones'u öğretmenler odasına kadar takip etti ve sonra başka bir öğretmen, o öğrenciyi kovdu. Bunun üzerine Jones, bu deney işinin gençlerin psikolojilerini yerle bir ettiğini düşünerek artık olayın gerçek yüzünü onlara göstermenin vaktiğinin geldiğine kanaat getirdi.
Jones, öğrencilere Üçüncü Dalga adlı ulusal bir hareketin içinde olduklarını ve bunun çok özel olduğunu söyledi. Öğrenciler bunu duyunca heyecandan çıldırmış gibilerdi.
Film: The Wave (2008) .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Öğretmen ertesi gün yanında bir televizyon getirip öğrencilere bu ulusal hareketin liderini göstereceğini söyledi. Ancak bu gün çok özeldi çünkü gençlerin, bu lidere bağlılık yemini edecekleri gündü ve sadece deneye katılanlara özgüydü. Hatta sonra ''bu kadarı da denk gelir mi?'' diyeceğiniz absürt bir gelişme oldu.
Bir kereste firması ''Üçüncü Dalga Geliyor!'' adıyla Time Magazine'de bir poster yayımladı. Bunu gören öğrenciler, öğretmenlerinin %100 doğruyu söylediğine artık eminlerdi.
Hesaplaşma günü gelip çattığında ise göz yaşları sel oldu...
Gençler, mitinge geldiklerinde 'güç yoluyla disiplin' sloganını atmaya başladı. Hatta yakınlardaki üç okuldan gelen 200'den fazla Üçüncü Dalga Hareketi üyesi olduğu görüldü.
Saat 12:05'te Jones televisyonu açtı ve iki dakika boyunca ekranda hiçbir şey gösterilmedi. Gençler, ekranda hiçbir şey göremeyince şaşırdı çünkü bir lider görüntüsü görmeyi bekliyorlardı.
Adolf Hitler ve Nazi Partisi .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Sonra Jones öğrencilere aslında bir liderin olmadığını, kendisinin en başından beri onları kandırıp manipüle ettiğini söyledi. Jones, gençlerin başka birinin hakimiyeti altına girme isteklerinin geldiği boyutun içler acısı olduğunu görmelerini istedi. Çünkü çoğu, başka birinin disiplini altına girip o kişi tarafından kontrol etmenin rahatlığına alışmıştı ve sırf bundan ötürü özgürlüklerinden vazgeçmişlerdi.
Holokost (Yahudi Soykırımı) .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Öğrencilerin bırakma özgürlükleri varken, deneyden vazgeçmemeleri Jones için eleştiri konusuydu. Bu yüzden onları ''bunu daha ne kadar devam ettirmeyi düşünüyordunuz?'' diye imalı bir şekilde sorguladı.
Nürnberg Mitingi .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Sonra öğretmen, öğrencilere Nazi partisinin düzenlediği Nürnberg mitingini, toplama kamplarını ve Nazizm'in yükselişini içeren çeşitli görüntüler ve videolar gösterdi. Çoğu öğrenci bunları izlerken bir yandan ağlıyor bir yandan ''biz neyin içine düştük böyle'' şaşkınlığını yaşıyordu.
Sözün özü gençler, güç sevdasının ne kadar faşist boyutlara ulaşabileceğini böylece görmüş oldular. Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Kaynaklar: Medium, The Wave HomeGörsel Kaynakları: Gunn Oracle, Verde Magazine