Oturduğumuz veya çalıştığımız yerde belli semptomlar göstermeye başlamamız genellikle, “hasta bina sendromu" ile ilişkilidir. Sık sık bulunduğunuz yerde kendinizi hassa hissediyorsanız ancak oradan ayrıldığınızda hastalık semptomlarınız azalıyorsa siz de hasta bina sendromuna yakalanmış olabilirsiniz.
1970’li yıllardan bu yana kadar artarak ilerleyen hasta bina sendromu, bir diğer adıyla binaya bağımlı hastalık, fiziksel belirtilerin yanı sıra anksiyete ve stres gibi psiko-sosyal risk faktörlerine de neden olarak günlük yaşantımızı çekilmez bir hâle sokabilir.
Hasta bina sendromu; kapalı alanlarda, fiziksel ve psikolojik semptomların ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır.
Hasta bina sendromuna sahipseniz, genellikle iş yerinizde veya evinizde bulunduğunuz süreçte fiziksel ya da psikolojik belirtiler göstererek kendinizi hasta hissedebilirsiniz.
Bu belirtilerin, bulunduğunuz o kapalı alandan çıktığında azalmaya başladığını fark edeceksiniz. Ancak, semptomları gösteren kişilere tam olarak net bir tanı koymak pek mümkün değil.
Hasta bina sendromunun belirtileri:
Baş ağrısıGöz, burun veya boğaz rahatsızlıkları Öksürük Kuru veya kaşıntılı bir cilt,Baş dönmesiMide bulantısıKonsantrasyon bozuklukları Kokuya karşı aşırı duyarlılıkNefes darlığı Genel kas-eklem ağrısıKaygı, asabiyet veya stresHasta bina sendromu, birçok farklı sebepten ortaya çıkabilir.
Bu sendromun ortaya çıkmasında rol oynayan sebepler arasında, birçok farklı faktör bulunuyor. 1970’lerde çıkan enerji krizi, enerji tasarrufu ve ısıtma maliyetini düşürmek için hava geçirmez binaların inşa edilmesi ise başlıca sebepler arasında.
Giderek artan büyüklükteki binalar, plazalar, gökdelenler, kuleler ve rezidanslar; iş ve toplumsal hayatımızı sürdürdüğümüz yaşam alanlarımız, bu hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Fiziksel faktörlere belki de biz ortam hazırlıyor olabiliriz.
Kötü tasarlanmış klima, ısıtma ve havalandırma sistemlerinin yanı sıra kapalı ortam hava kirleticileri (boya, halı, döşeme, yapıştırıcı gibi materyaller veya temizlik ürünleri, ofis malzemeleri ve makineler) de hasta bina sendromunun ortaya çıkmasına neden olabilir.
Bunlara ek olarak, binaya giren dış hava da kapalı hava kirliliğine sebebiyet verebilir. Motorlu taşıt egzozlarından gelen kirleticiler, sıhhi tesisat menfezleri veya bina egzozları, kötü yerleştirilmiş hava çekiş menfezleri, pencereler veya diğer açıklıklar yoluyla binanıza girebilir.
Biyolojik kirleticilerin hasta bina sendromundaki yeri de yadsınamaz.
Binaya bağımlı hastalığa neden olan biyolojik kirleticiler ise; çok kolay bir şekilde üreyebilen bakteri, küf, polen ve virüs olarak sıralanabilir.
Yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar, daha elverişsiz ve sağlıksız şartlarda çalıştığından hasta bina sendromuna yakalanma oranları daha yüksek.
İş yüküne bağlı stres gibi psiko-sosyal faktörler de sizi hasta ediyor olabilir.
Binaya bağlı hastalık; aşırı iş yükü, çalışma ortamında çatışma, iş hiyerarşisindeki konum ve duygusal istikrarsızlık gibi psiko-sosyal etmenlerle ortaya çıkabilir.
Kısaca; huzursuzluklarla dolu, mental veya fiziksel olarak çok yorucu, ekip arkadaşlarınızla anlaşamadığınız ve kendinizi mutlu hissetmediğiniz bir ortamda çalışıyorsanız hasta bina sendromuna yakalanma olasılığınız artar.
Peki nasıl önleriz bu hasta bina sendromunu?
Yerleşim planına yönelik düzenlemeler kapsamında; ofis ve ev düzenine dikkat edilmesi, emisyondan kaçınmak için fotokopi makinelerin uzak yerlerde tutulması, iş yeri yönetmeliklerine uygun binalar yapılması hasta bina sendromunu önlemeye yardımcı olur.
Aynı zamanda, dinlenme odaları da dahil olmak üzere çalışma ortamında temizliğe dikkat edilmesi oldukça önemli. Seslerin uygun seviyelerde tutulması, rahat koltuklar ve ortamdaki estetik bir dekor bile binaya bağlı sendromun önlenmesinde rol oynuyor.
Havalandırma ve aydınlatma konusuna geldiğimizde ise, uygun oda sıcaklığının sürekli olarak sağlanması, doğru aydınlatma, uygun havalandırma ve taze hava girişinin sağlanması, halı, döşeme ve kirletici kaynakların düzenli temizlenmesi binaya bağlı hastalığın önüne geçmek için alabileceğimiz önlemler arasında.
Kaynaklar: CDC, NCBI, Gizem Akalp & Oğuz Basol & Serpil Aytac