Uçamayan kuş türlerinden kalan fosillerin DNA’ları incelendiğinde, bu kuşların 66 milyon yıl önce soyu tükenen dinozorlardan sonra evrimleştiği sonucuna ulaşıldı. Yani yırtıcı hayvanların soyu tükendiği için bu kuşlar daha fazla enerji ve yağ toplamak istediler ve beslenmek için sürekli toprakla haşır neşir oldular.
Böylece bu kuşlar, aslında uçma yetilerini unuttular. Uçamayan kuşların soyu ise Mezozoik Çağ’a kadar dayanıyor. Haydi gelin, bu ilginç kuş türlerini birlikte inceleyelim.
Ratitler: Uçamayan kuşların en eski ataları
Devekuşları, tepeli devekuşları (cassowaries), nandular (rheas), kiviler, moalar ve emular ratitlerin üyeleridir. Bu kuşların uçamamalarında anatomik yapılarının etkisi de oldukça büyüktür. Mesela uçabilen kuşların göğüs kaslarına bağlı olan omurga kemiği, bu kuşlarda yoktur. Bu nedenle ratitlerin göğüs kemiği düz, kanatları da oldukça küçüktür. Ayrıca bu tür kuşların gövdeleri, kanatlarına göre de aşırı büyüktür. Bundan dolayı bu sevimli canlılar, kendilerini kaldıracak gücü maalesef ki kanatlarında bulamıyorlar. Sözün özü; vücut yapıları onları gökyüzü kuşu değil, yeryüzü kuşu olmaya uygun kılıyor.
Ratit familyasından olduğu düşünülen kuşların hepsi, aslında aynı soy ağacına mensup değil.
Moa Kuşu .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Günümüze kadar çoktan soyu tükenmiş olan "moa"ların, uçamayan kuşların bir diğer atası olduğu yapılan bilimsel araştırmalarca tespit edildi. Mesela moalara benzeyen tinamou kuşları da tam olarak ratitlerin özelliklerini taşımıyordu. Göğüslerinin omurgalı olması, bu kuşları diğer uçabilen kuşlarla benzer kılsa da damak bölgelerinin kemik yapısı ratitlere benziyordu. Aslında bu kuşlarda, fizyolojik farklılıklar olduğu gibi uçamamaya doğru evrimleşme süreçlerinde de farklılıklar var.
İşte uçamayan kuşlar:
18 tane penguen türü vardır ve hiçbiri uçamaz. Kanatlarının diğer kuşlara göre çok kısa, kalın ve güçlü olması onlara suda yüzme konusunda bir başarı verir. Onlar da yüzmek için paytak paytak suya doğru yürüyüp tatlı bir görüntü verirler.
Vapur ördekleri grubunda 3’ü uçamayan, 4 adet tür vardır. Bazıları uçsa bile genelde erkek olanları çok şişman oldukları için uçma konusunda şanssızdır. Wekalar, Yeni Zelanda’da yaşayan, tavuğa benzeyen kuşlardır. Kafaları ve bacakları uçabilen kuşlar gibi olsa da kanatlarında uçma yetisi olmadığı için yürümeye meyillilerdir.
Kivi Kuşları .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Gel gelelim kivi kuşları, kanatları köreldiği için uçamaz. Kakapo, yani baykuş papağanları ise dünyadaki tek uçamayan papağanlar olarak literatüre girmiştir. Devekuşları ise saatte yaklaşık 72 kilometre hız yapsalar bile yukarıda da bahsettiğim gibi vücut yapıları nedeniyle uçamazlar. Takaheler, sadece eş bulmak için kanatlarını kullanır ancak uçmaları mümkün değildir. Bu kuşların neslinin, şimdiye kadar tükendiği biliniyordu; ta ki 1948 yılında tekrar keşfedilene kadar. Tepeli devekuşlarının tüyleri, kendileri için koruyucu bir kalkan olsa da o kalkan maalesef uçuş moduna geçemiyor.
Peki neden soyları, diğer kuşlara göre bu kadar çabuk tükendi?
Buzul çağları ve volkanik patlamalar, çoğu zaman birçok hayvanın soyunun tükenmesine yol açsa da bu kuşların türlerinin yok olmasındaki en büyük insanların. Fakat yapılan araştırmalarda, uçma yeteneğini kaybeden kuşların, uçabilen kuşlara göre nesillerinin tükenmeye daha yatkın olduğu söyleniyor. Son 126.000 yılda 581 kuş türünün soyu tükendi. Günümüzde ise sadece 60 tane uçamayan kuş türü kalmıştır.
Şimdi soy tükenme meselesinin sebeplerine daha detaylı baktığımızda, öncelikle bu kuşlar için adalarda yaşamanın hiçbir zaman güvenli olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü insanların adalara yerleşmeye başlaması ile birlikte ekosistem bu kuşlarımızın aleyhine değişmişti. Bu kuşlar, insanlardan korkmayı bile bilmedikleri için insanlara ve insanların evcil hayvanlarına yem oldular.
Dodo Kuşu .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Mesela dodolar, kolayca av olmaya müsait kuşlar olduğu için soyları çabuk tükendi. Mauritius ormanlarında yaşayan bu kuşlar, Hollanda ve Portekizli insanlar adayı keşfettiğinde insanlar ve onların getirdiği domuzlar için besin kaynağı olmuştu. Yine aynı şekilde fil kuşları yaklaşık 1.500 yıl öncesine kadar Madagaskar’da mutlu mesut yaşayan kuşlardı ancak bu kuş türleri de kentleşme kaynaklı oluşan ormansızlaşmaya kurban gitti. Bir başka örnek olan büyük auk kuşları, 1800’lü yıllarda Kuzey Atlantik kıyılarında gezerken, insanlar tarafından yakalanmaya başladıkları için 1844’te nesilleri tükendi.
Nesli tükenme tehlikesi altında olan Cassowary kuşu .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Aslında işin ilginç yanı; uçamayan kuşlar, yırtıcı hayvanların olmadığı bir ortamda evrimsel olarak uçamama tepkisini geliştirmişlerdi. Yine enteresan şekilde sırf bu özellikleri nedeniyle soyları tükendi. Yani aslında onlar için tek tehlike yırtıcılar değildi. İnsanlar, domuzlar, fareler ve daha nice farklı canlı türü bu kuşlar için tehlikeliydi. Uçamamaları, onları uçan kuşlara göre daha savunmasız hale getirdiği için de yok olup gittiler. Gördüğümüz gibi her canlı, kendi doğasına uygun davranmadıkça doğal seçilim devreye giriyor ve bazılarının elenmesi de böylece kaçınılmaz oluyor.
Kaynaklar: Science ABC, Science ABC 2, New Zealand Geographic, Live Science, The New York Times
www.idrak34.com