‘EN KIYMETLİ MARKAMIZ TÜRK LİRASI’DIR’
Sanayiciler için öngörülebilirliğin ve finansal istikrarın sağlanması konusunda en önemli kurum olarak gördükleri Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ve ilkeli duruşunu çok önemsediklerinin altını çizen Erdal Bahçıvan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin en kıymetli markası Türk Lirası’dır. Bu markayı başta altında imzası bulunan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olmak üzere hepimizin gözü gibi koruması gerektiği konusunda kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Merkez Bankası’nın bu sorumluluğunu yerine getirebilmesinin yolunun, bağımsız ve uzun vadeli ilkesel duruştan geçtiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Biz niye hep finansal istikrarın doğruluğunu savunduk? Niçin enflasyonun sadece kısa vadede bir menfaat getirdiğini dile getirdik? Türkiye’ye kısa vadeli, sağlıklı olmayan, temeli olmayan çözümlerin yarar getirmeyeceğini düşündüğümüz için. Bu tür yaklaşımların yarattığı tahribatın boyutunu bugün hep birlikte görüyoruz.” diye konuştu.‘KISA VADELİ GELGİTLERDE ÇOK BEDEL ÖDEDİK’
Ülke olarak artık gerçekten uzun vadeli perspektiflere, planlamalara ve projelere ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken Erdal Bahçıvan, “Çünkü Türkiye kısa vadeli gelgitler nedeniyle maalesef geçmiş dönemlerde çok bedeller ödemiştir. Onun için ülkemiz, nitelikli büyümeye dönük uzun vadeli politikalara, reel sektörümüz hem ekonomi yönetimi ile ve hem de Merkez Bankası ile birlikte çalışacağı bir modele mutlaka kavuşturulmalıdır. Geçen haziran ayında Merkez Bankası’nda Gaye Erkan’ın göreve gelmesiyle birlikte, kısa süre içinde hem ekonomimiz, hem de Merkez Bankamız zorlu sınavlarla karşı karşıya kaldı, kalmaya da devam ediyor. En önemli sınav, hiç şüphe yok ki ülkemiz ekonomisine güvenilmesi gerektiğini bütün dünyaya göstermek, finansal istikrarı sağlayarak geleceğe dair öngörü yapmaya imkân verecek ortamı yaratmaktı. Şunu hiç unutmayalım. Finansal istikrarı sağlamaya dönük adımların başında güven yatıyor. Merkez Bankası’nın şu anda uygulamakta olduğu politikaların oluşturduğu güven ve itibar öncelikle Türkiye'nin kredibilitesine doğru yansımaya başlamıştır. CDS’lerin 500’lerden, önce 400’lere, şimdi 330’lu rakamlara geliyor olması Türkiye’ye dönük bu güvenin, bu itibarın dış çevrelerde de yeniden kazanıldığının bir göstergesidir. Kabul etmeliyiz ki Türkiye'nin gerek uzun vadeli, gerek kısa vadeli fon sağlaması, son dönemlerde ortaya çıkan olumsuz görüntü nedeniyle son derece sıkıntıya girmişti. Bu nedenle öncelikle bu güven ortamının oluşturulması ve sağlıklı duruşun ilk etkisinin CDS’lere yansıyor olması son derece değerlidir. Bu doğru politikalarla birlikte Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’in de söylediği gibi önümüzdeki aylarda Türkiye’ye yönelik hızlı bir kaynak akışı beklemekteyiz. Bu fon akışlarının artmaya başlamasıyla beraber, reel sektörün nitelikli finansmana erişiminde de ciddi ve değerli bir iyileşmenin olacağını düşünüyorum. Ama bunun olabilmesi için de bu sağlıklı yönetime duyulan güvenin her kesimden destek alması önemlidir. Bu sınavın şu ana kadar başarılı bir şekilde geçilmesinde Hükümetimizle birlikte en önemli paya sahip olan Merkez Bankamızın Başkanı Sayın Hafize Gaye Erkan’ı ve ekibini tebrik ettiğimi burada özellikle ifade etmek istiyorum. Merkez Bankamızın reel sektörün temsilcileri olarak bizlerle yapılan istişareler sonucu aldığı önemli kararları, bu çerçevede atılan adımlar olarak değerlendiriyor ve takdirle izliyoruz.” ifadelerini kullandı.