Türkiye’nin en önemli Atatürk fotoğrafları koleksiyoneri olan 92 yaşındaki Hanri Benazus, ömrünü, parasını ve her şeyini Atatürk’e ve fotoğraflarına adamış bir İzmirli... Sekiz yaşında iken Atatürk ile tanışması ile başlayan hayranlığı bu yaşa kadar devam ediyor. Herkes onu, “Atatürk’ün leblebilerini yürüten çocuk” olarak tanıyor. Ata’yı son görenlerden ve yaşayanlardan biri. Benazus, Atatürk’ün iki kare fotoğrafını almak için Amerika’ya kadar gitmiş. Dünyanın birçok ülkesinden aldığı 20 bin Atatürk fotoğrafları koleksiyonunu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlayan Hanri Benazus, Atatürk ile tanışmasını, hayranlığını ve fotoğraflarının hikâyesini Cumhuriyet’e anlattı.
Atatürk fotoğraflarına olan ilginiz nereden başladı? İlk fotoğrafı hatırlıyor musunuz?
Hayalinizde böyle bir fotoğraf arşivi oluşturmak var mıydı? 1947 yılında Atatürk’ün önceden hiç görmediğim bir fotoğrafını gördüğüm zaman başladı. Fotoğraf, 23 Eylül 1925 yılında çekilmişti. Ben bir fotoğrafa iyi bakmasını bilenin karşısındakinin ruhunu okuyabileceğine inanmaktayım. Fotoğraflara ulaşmak için çok zorluklar, çok maliyetler ödemişimdir.
Elinizde kaç adet Atatürk fotoğrafı var?
Şu ana kadar kaç tane kitap yazdınız? Toplamda 20 bin fotoğrafa sahibim. Bunların 10 bin tanesinin yeri ve tarihine dair bilgi bulunuyor. Diğer 10 bin fotoğrafın nerede çekildiği gibi bilgiler henüz su yüzüne çıkmadı. Şu ana kadar 107 kitabım yayımlandı.
Atatürk’ün iki kare fotoğrafı için ABD’ye gittiniz. Hikâyesini anlatır mısınız?
Koleksiyon yaptığım için elimde olmayan her türlü fotoğrafı temin edebilecek durumdaydım. O günlerde Amerika’dan aldığım telefonda, bir kişinin önceden hiç görülmemiş Atatürk fotoğrafının olduğu öğrendim. Doğrusunu isterseniz beni dolandırmak isteyen biri olduğunu düşündüm. Öyle ya Atatürk’ün özel fotoğrafı Amerikalıda ne arıyordu? Herhalde birisi Türkiye’den götürmüştür diye düşündüm. Ama yine de içime kurt düşmüştü. İş ilişkimin olduğu New York’taki arkadaşımdan durumu araştırmasını istedim. Bu kişinin babası gazeteci imiş ve 1921 yılında Mustafa Kemal Paşa ile röportaj yaptığında çekilmiş, bunun üzerine istediği parayı yanıma alıp günübirlik Amerika’ya gidip o fotoğrafları ve cam negatiflerini alarak geri döndüm.
Türkiye sizi Atatürk’ün leblebilerini yiyen çocuk olarak tanıyor. Atatürk ile tanışmanızı anlatır mısınız?
Atatürk sevdası sekiz yaşındayken Ata ile karşılaşınca başladı. Atatürk Ekim 1937’de, Nazilli Basma Fabrikası’nın açılışını yaptıktan sonra Aydın’ın Ortaklar beldesine geldi. Köyün incir kooperatifinde kâtiplik yapan babam da karşılamak için oradaydı. Babamla birlikte karşılamaya gittiğim. Beyaz treni istasyona yanaştı. Perona çıktığında köylüler etrafını sardı ve konuşmaya başladı. Babamın elinden kurtulup Atatürk’ün eline yapıştım. Elimi bırakmadı, alıp kompartımanına götürdü. Ortadaki masada karşısına oturttu. Rakısını, leblebisini getirdiler. O, rakısını köylülerin şerefine kaldırırken ben de bir taraftan hayranlıkla seyrediyordum. Bir taraftan da masada bulunan tabaktaki leblebilerini yiyerek bitirdim. Adımı sordu. “Hanri” dedim. Bana “Niye Ahmet, Mehmet, Mustafa değil” diye sormadı ve ben o gün bu nedenle Türk oldum. Sonra da kendimi asla bir azınlık olarak hissetmedim. Babamın eline nasıl yapıştığımı, nasıl onunla Atatürk’ü karşılamaya çıktığımızı ve ardından da nasıl babamın elinden kaçıp Atatürk’ün yanına gittiğimin anısı bende “Atatürk tutkusunun” ilk kıvılcımını çakmıştır.
Atatürk hakkında yazdığınız kitapları ve topladığınız fotoğraf koleksiyonunu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışladınız. Bu sizin için nasıl bir duygu?
Ben 600 yıllık bir İzmirli ailenin çocuğuyum. Fanatizm derecesinde İzmirliyim. Yurtiçi ve yurtdışından onlarca yüksek bedeller ödeme teklifleri olmasına rağmen bir İzmirli olarak bunları İzmir’e bağışlamam kadar doğal bir şey olmadığını düşünüyorum. Burada büyüdüm, bu kente borcum var. Bu borcu ödeyebiliyorsam, şükürler olsun. Bu benim değil, İzmir’in değeri. Şimdi rahat rahat uyuyacağım. Elinizde 20 binden fazla fotoğraf var.
Peki, Atatürk’ün fotoğrafını cebinizde taşıyor musunuz?
Atatürk bir gösteri olayı değil, bir duyumsama ve doyumsama olayıdır.