Bilimsel çalışmalarda bazen verilen isimler ya da yapılan tanımlar, halk arasında biraz yanlış anlaşılabiliyor. Bunlardan biri de yer çekimsiz ortam terimi.
Yer çekiminin olmaması aslında çok kolay karşılaşılabilecek bir şey değil, özellikle de hemen dibinizde devasa gök cisimleri varken. Peki nedir bu yer çekimsiz ortam dediğimiz?
Öncelikle, Uluslararası Uzay İstasyonu da Dünya'nın çekim alanında.
Hatta şöyle ki Dünya'da bize yer çekimi kuvveti normalde 9,81 m/saniyekare olarak belirlenmiştir. ISS'te de bu kuvvet aşağı yukarı 9 m/saniyekaredir.
Yani öyle yer çekiminin bütün etkilerinden kurtulduğumuzu söylemek imkânsız. Yine de bu ortamda yer çekimsiz ortamın özelliklerini deneyimleyebiliyoruz.
Einstein, zamanında yer çekimsiz ortamda olmakla serbest düşüşte olmak arasında bir fark olmadığını keşfetmişti. Sonrasında bunu "eş değerlik ilkesi" olarak tanımlayarak literatüre de kazandırdı.
Yani aslında Uluslararası Uzay İstasyonu da yörüngedeki tüm yapay uydular da hatta Ay bile sürekli olarak Dünya'ya düşüyor. Dünya da Güneş'e düşüyor zaten, Güneş de Samanyolu'nun merkezindeki kara deliğe… Ama hiçbiri asla düşüşü tamamlayamıyor.
Yeterince yüksek bir yerden atlayıp yeri ıskalamak...
Otostopçu'nun Galaksi Rehberi serisinde Douglas Adams, uçmanın tarifi olarak yüksekten atlayıp zemini ıskalamayı gösterir. Teknik olarak uydular da bunu yapmaya çalışıyorlar ancak bir türlü yeri tutturamıyorlar.
Zira gezegenimiz de hareket hâlinde. Bu durumun sebebi ise çok ince bir denge gözetiliyor olmasından başka bir şey değil. ISS tam da Dünya'nın döndüğü hızda düşecek şekilde hareket ettiği için hep aynı irtifada duruyor.
Dünya'da da yer çekimsiz ortam simülasyonları için aynı prensipten faydalanılıyor. O çalışmalarda da uçaklar, yeterince yüksek bir yerden serbest düşüşe geçiyorlar.
Bu arada 100 yıldır yapılan çalışmalara rağmen yer çekimsiz ortam ile serbest düşmeyi ayırabilmeyi sağlayabilecek bir yöntem keşfedilemediğini de belirtelim.
Uydular sonsuza kadar yörüngede mi kalacak?
Öyle sonsuz bir enerji kaynağı yok. Teknik olarak sonsuza kadar yörüngede kalabilecek uydu yapılabilecek olsa da gerçekte öyle bir şey mümkün değil. Bir defa, fırlattığımız araçların da sürekli olarak hızlarını kontrol etmeleri gerekir.
Sürtünme diye bir şey var ve bu sürtünme nedeniyle uydular, sürekli olarak hızlarını kaybederler. Yataydaki hızları azaldıkça birim sürede zemine yaklaşma miktarları artar. Bizim bütün amacımız zaten Dünya'nın altımızdan çekildiği hızda düşmek idi.
Bu yüzden de Uluslararası Uzay İstasyonu'nun da dâhil olduğu şekilde, bütün istasyonlarda mikro itici mekanizmalar bulunur. Bu mekanizmalar hem uydunun doğrultusunu belirlemeye yardımcı olur hem de hızının 8 km/saniyenin üzerinde kalmasını sağlar.
Tamamen yer çekiminden, daha doğrusu kütle çekiminden uzak bir yer yok, her şey uzay-zaman dokusunda kıvrımlar oluşturur; ama çok ama çok az, bu evrende var olan her şeyin bir izi oluşur.
Bu yüzden de evrensel bir düşüş/dönüş dengemiz söz konusu durumda. Ve bu dengede bir yerde insanların tüm ağırlıklarından kurtulduklarını hissetmeleri mümkün.
Kaynaklar: NASA, Space Blogİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: