Şehirde birçok gökdelen bulunmasına rağmen, The Fenchurch Binası başını yukarı kaldırdığınızda hemen fark edilen ve dikkatleri üzerine çeken benzersiz tasarımıyla diğerlerinden ayrılıyor.
Öyle ki bu bina, şeklinden dolayı “Walkie Talkie Binası” (Telsiz Binası) olarak da anılıyor.
Binanın alışılmadık tasarımı, ünlü mimar Rafael Viñoly tarafından çizildi ve o günden bugüne ilginç şekli ile anılıyor.
Binaya baktığınızda, klasik bir gökdelen yerine yukarı doğru genişleyen ve adeta yere yaslanmış bir telsiz cihazını andıran bir tasarım görülüyor.
Alt katları dar ve üst katları geniş olan bu yapının, kullanıcılarına üst katlardan geniş panoramik manzaralar sunmak amacıyla bu şekilde tasarlandığı belirtiliyor.
Öyle ki bu bina, 160 metre yüksekliği ve ilginç tasarımıyla Londra'nın modern mimarisinin simgelerinden biri hâline gelmeyi başarmış durumda.
Ancak bu binanın tek sıra dışı özelliği ilginç tasarımı değil!
The Fenchurch Binası, tamamlanmasının hemen ardından beklenmedik bir problemle karşılaşmıştı.
Binanın kavisli cam yüzeyi, güneş ışığını belirli bir noktada yoğunlaştırıyor ve bu noktada yüksek ısıya sebep oluyordu.
Cam yüzeyin belirli açılarda güneş ışığını odaklayarak yansıtması, çevredeki cisimlerin aşırı ısınmasına yol açıyordu.
Oluşturduğı ısı o kadar güçlüydü ki, 2013 yılında bir Jaguar’ın kaportasının erimesine bile neden oldu.
Bu sebeple sadece araba kaportaları değil, bisiklet koltukları, hatta işaret levhaları bile zarar gördü.
Bu olay medyada büyük bir yankı uyandırdı ve binanın "fryscraper" (kızartma gökdeleni) lakabını almasına sebep oldu.
Bu sorun, mimari tasarımın beklenmedik bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı.
Hatta Rafael Viñoly’nin daha önce de benzer sorunlar yaşayan yapılar tasarladığı da gündeme gelmişti.
Bina büyük tepki aldı ve sonunda bu sorunu çözmek için binanın dış cephesine ışığı yansıtmasını önleyecek gölgelikler eklendi.
Özetle bu bina, ilginç tasarımı ve tartışmalı sorunları ile mimarlık harikası ve hatası arasında gidip gelen çarpıcı bir yapı olarak tarihe adını yazdırdı.
Kaynak: BBC