ABD'de nüfusun yüzde 31'i hayatlarının bir aşamasında anskiyete bozukluğu yaşıyor. Bunlar arasında en yaygın olanları genel aksiyete bozukluğu, panik bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu düya çapında her yıl yüz milyonlarca kişiyi etkiliyor.
Son 20 yılda özellikle gençler arasında kaygı bozuklukları gittikçe yaygınlaşıyor.
Peki artan sayıda ve çeşitlilikte ilaç tedavisi, onaylanmış terapi metodu ve kişisel gelişim kitabı olmasına rağmen bu sorun neden çözülemiyor?
Future Tense (Gelecek Kaygısı: Anksiyete Sizin İçin Neden Faydalıdır?) kitabımda yazdığım gibi, ben dahil, ruh sağlığı uzmanları geçmişte insanları istemeden anksiyetenin doğası hakkında yanlış yönlendirdik.
Ama artık 21'inci yüzyılda kaygıyı anlamak ve onunla yaşamak için daha faydalı ve umutlu bir yaklaşım sunuyorum.
Aslında anksiyete gibi negatif duygular uzunca bir süredir irrasyonellikten yıkıcılığa kadar geniş bir yelpazede kötü bir şöhrete sahip oldu.
Antik Roma şairi Horace 2 bin yıl önce öfkenin kısa bir delilik anı olduğunu yazmıştı. Ancak Darwin'in İnsanda ve Hayvanlarda Duyguların İfade Edilmesi kitabıyla başlayarak son 150 yıldaki araştırmalar bize öfke, korku ve kaygı gibi duyguların tehlikeli olmaktan çok faydalı duygular olduğunu gösterdi.
Duygular yüz binlerce yıllık birikimle şekillendirilen ve insanların hayatta kalmasını sağlayan araçlardır. Bunu iki şekilde yaparlar: Bilgi ve hazırlık.
KAYGI NEDEN MÜTTEFİKİMİZDİR?
Anksiyete belirsiz gelecek hakkında bilgidir: Kötü bir şey olabilir ama iyi bir şey de olabilir. Kaygı, Covid-19 testinizin sonucunu beklemek, patronunuzla görüşmenizin sonucunu tahmin etmektir.
Ancak kaygı, korkuyla karıştırılmamalıdır. Korku bizi savaşmaya, kaçmaya ve donakalmaya hazırlarken kaygı, medeniyeti inşa eder.
Bizi dayanmaya, tedbirli olmaya, olası sorunlardan kaçınmaya hazırlarken pozitif olasılıkların gerçeğe dönüşmesini sağlayabilir.
Kaygılıyken sadece daha yaratıcı ve yenilikçi olmakla kalmayız aynı zamanda beyinlerimiz belirsizlikle yüzleştiği için daha odaklı ve verimli çalışır.
Kaygı aynı zamanda ödül ve sosyal bağlantı dürtülerimizi harekete geçirerek bizi önemsediğimiz şey için çalışmaya, başkalarıyla bağlantı kurmaya ve daha üretken olmaya iter. Bu nedenle evrim teorisi açısından kaygı yıkıcı değildir. Anksiyete, hayatta kalma mantığıyla bütünleşir.
Buna rağmen kaygıyı potansiyel bir müttefik olarak ele almak yerine, ona bir düşman gibi yaklaşıyoruz.
Tıbbi kaygı bozuklukları dışında kaygı teriminin kötü bir duygu olarak tanımlanması sorunlu bir kullanımdır çünkü bu, iki temel yanılgıyı kabul ettiğimiz anlamına gelir: (a) kaygı deneyimlemek tehlikeli ve yıkıcıdır ve (b) çözümü, kaygıyı önlemek veya ortadan kaldırmaktır.
Kaygıdan kaçınma ve bastırma kaygıyı artırırken, onunla başa çıkmak için üretken yollar bulmamızı ve duygusal dayanıklılık becerileri geliştirmemizi engelleyerek bir fırsat maliyetine yol açar.
Bu, kaygının kontrolden çıkmasına neden olarak bir tür kısır döngüyü besler: Kaygıyı tehlikeli olarak hissetmek, ondan korkmak ve nihayetinde bastırma ve kaçınma yoluyla ondan kaçmaya çalışmak.
Ancak kaygı duygusu normal ve sağlıklı hatta faydalı olarak görülmelidir.
Öncelikle anksiyetenin amacına ulaşabilmesi için kötü hissettirmesi gerekir.
Kelimenin kökeninin Latince veya Yunanca boğulma, acı verici bir şekilde daralma ve huzursuzluktan türemiş olması bu hoş olmayan deneyimi yansıtır.
Ancak böylesine rahatsız edici bir his bizi odaklanmaya ve dikkatimizi vermeye mecbur bırakabilir ve gelecek zararları önlemek, daha pozitif bir yolda ilerlemek için sıkı çalışmaya itebilir.
Bu yüzden aksiyete görmezden gelinmemesi gereken bir yangın alarmı gibi düşünülebilir.
Bu zihniyet değişimi güçlü pozitif bir etki yapabilir. Kaygıyla içli dışlı olmak iyileşmekte kilit rol oynar.
ÜÇ AŞAMADA KISIR DÖNGÜDEN ÇIKMAK
Kaygının kısır döngüsünden çıkmak üç aşamada mümkün olabilir: Dinle, Avantaja çevir ve Bırak.
Dinle: Anksiyete odağımızı güçlendirir ve bulunduğumuz yerden gitmek istediğimiz yere ulaşmamızda itici güç görevi görür. Kaygı bu yüzden umut barındırır. Gelecek tehditlerin farkındayken ödüle kavuşmak isteriz ve bunun için çalışırız.
Anksiyeteyle gelen ağır hisler bu fırsatın kaçmasına neden olabilir bu yüzden kaygımızı dinlerken merak en iyi yoldaşımızdır.
Avantaja çevir: Endişemizi amacımızın peşinde koşmaya ve önceliklerimizi belirlemeye doğru yönlendirdiğimizde, cesarete dönüştürürüz. Kaygı itici güdümüzü besler, gücümüzü açığa çıkarır.
Bırak: Anksiyeteden kullanışlı bilgiler çıkarmak her zaman kolay olmaz. Bazen mesajı yavaş yavaş ortaya çıkar. Bu durumlarda gelecekle ilgili endişeli ve bunalmış hissedebiliriz. Bırakmanın en iyi yoluysa bizi yavaşlatan ve ana odaklanmamızı sağlayan aktivitelerdir. Bu anlar duygusal farkındalık geliştirmek ve zor duygularla baş etmek, destek aramak konusunda becerilerimizi geliştirmek için de fırsat sunar.
DOĞRU BİÇİMDE ENDİŞELİ OLMAK
Salgın, siyasi kutuplaşma ve iklim değişikliği çağında, çoğumuz haklı olarak geleceğimiz için endişeden bunalmış hissediyoruz.
Bununla başa çıkmak için, kaygıyı herhangi bir hastalık gibi düşünmeyi öğrendik. Kaygıyı önlemek, kaçınmak ve ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmak istiyoruz.
Ama gerçek şu ki sorun kaygı değil. Kaygı bir habercidir; bize belirsizlikle karşı karşıya olduğumuzu ve zorlukların üstesinden gelmemiz gerektiğini söyler. Bize hayatımızda değişmesi gereken veya desteğe ihtiyacımız olan şeyleri gösterir.
Anksiyete bozukluğu teşhisi konan bir kişinin temel sorunu, yoğun kaygı yaşaması değil, bu duyguları kontrol altına almak için elinde bulunan araçların işe yaramamasıdır.
Bu durum kişinin, kendisine bakmasının, çalışmasının, başkalarıyla bağlantı kurmasının ve tatmin edici bir hayat yaşamasının önüne geçer.
Kaygıya yaklaşımımızı değiştirmek, kaygı yelpazesinde nerede olursak olalım yardımcı olabilir.
180 yılı aşkın bir süre önce, Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard şöyle yazmıştı: "Kaygılı olmayı doğru şekilde öğrenen, en iyisini öğrenmiştir."
Hepimiz endişeli doğarız. Kaygı zor; bazen ürkütücü olmasına rağmen, onu bir müttefik, bir avantaj ve bir marifete dönüştürmek insan olma çabasının bir parçasıdır.
Kaygıyı kurtardığımızda kendimizi de kurtarmış oluruz.