Ruanda'dan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne kadar uzanan bu kıtadaki Belçika etkisi; sadece coğrafi sınırları aşmakla kalmayıp, aynı zamanda soykırımın ve acı dolu katliamların izlerini bırakmıştır.
Avrupalı devletlerin ilgisini çeken Afrika, tarih boyunca hep ilgi odağı olmuştu. En üzücü yanı ise insanların acımasızca sömürülmesiydi. Öyle ki Hitler’den daha da acımasız olduğu ancak onun kadar bilinmeyen Belçika Kralı II. Leopold, bu sömürgeyi yapan insanların başında geliyordu.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika'da geniş bir yüz ölçümüne sahip ve birçok sınır komşusu ile çevrilidir.
Sömürgecilik öncesi dönemde krallık yönetiminde olan ülke, coğrafi keşiflerin ardından Avrupalı devletlerin ilgisini çekmiş ve ticaret merkezi hâline gelmiştir. Avrupa devletleri tarafından mal ve köle ticareti yoğun bir şekilde yapılan bu bölgede Leopold'ün acımasız uygulamaları, yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne neden oldu.
Belçika'nın Kongo ile ilişkisi, Avrupalı devletlerin ülkenin iç bölgelerine yayılmasıyla başladı. Belçika, kıtadaki diğer devletlerle güç mücadelesine ve ülkede daha fazla etkiye sahip olmaya girişmişti. Bu çabaları da Ruanda'daki soykırıma giden sürece ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde doğrudan katliamlara neden oldu.
Afrika'nın kaynaklarına duyulan aç gözlülük, Kral II. Leopold'ün liderliğindeki Belçika'nın 1876'da kurduğu Uluslararası Afrika Birliği ile somutlaştı.
Afrika'nın medenileştirilmesi (!) ve köle ticaretine son verilmesi amacıyla ortaya çıkan bu birlik, ulusal komiteler aracılığıyla finanse ediliyordu. Belçika da İngiltere ve Fransa'nın bölgedeki etkisini sürdürmek için stratejik dostluk ilişkilerini tercih etmişti. II. Leopold, özel servetinden finanse ettiği ulusal komitesiyle de Belçika'yı öne çıkardı.
II. Leopold'ün Kongo'nun zenginliklerini sömürme arzusu, gazeteci Henry Stanley'in çalışmalarıyla birleşerek etkileyici bir boyut kazanmıştır. Stanley, 1879'da Kongo'ya gönderilmiş ve ticareti geliştirmek için su kanalları kurarak, ticari ağlar oluşturarak ve yerel şefleri Leopold ile anlaşmalara ikna ederek önemli çalışmalara imza atmıştır. İmzalanan antlaşmalar, Leopold'ün taleplerine göre uyarlanmış ve uygulanmıştır.
Bu süreçte Belçika, Stanley'in çabaları sayesinde Kongo üzerindeki etkisini artırmış ve Leopold, toprakları ele geçirerek Kongo'yu kişisel mülkiyeti hâline getirmiştir.
1884-1885 yıllarında gerçekleşen Berlin Konferansı, Belçika'nın Kongo politikalarının olumlu bir değerlendirme aldığı bir yer oldu. Leopold'un ele geçirdiği bölgeler, Kongo'yu bağımsız bir devlet olarak tanımlayan bu konferansta etkili oldu ve Leopold'un Kongo'yu özel mülkü hâline getirmesine olanak tanıdı.