Böyle bir tür yok tabii. Ancak Korsika kökenli Fransız kadın yönetmen, bu isyankâr ruhlu adanın, bir noktada farklı Akdeniz kültürlerinin bileşkesi olan öz kimliğini çok iyi yansıtmış. Üstelik, çift kültürlü bir “eksik aile” öyküsü yine konumuz. Çocuk bakıcılığı yapan siyah Afrikalı dul annenin, ergenlik çağındaki iki kızıyla birlikte, yıllar önce apar topar terk ettikleri adaya, bir yaz tatili boyunca çalışmak için gelmesinin öyküsü “Dönüş”...
Sınıfsal ve kültürel sürtüşmelerin su yüzüne çıktığı, eski defterlerin açıldığı, aile içi acıların depreştiği, kuşaklar arası çatışmanın farklı boyutlarıyla belirginleştigi, rahat izlenen, heyecan veren bu filmin anne ve kızlarını yorumlayan oyuncuların başarısını özellikle vurgulamamız gerekiyor. Ancak Catherine Corsini’nin, Altın Palmiye kazanan ikinci Fransız kadın yönetmen olamayacağını rahatça söyleyebiliriz....
DEPP’İN CAZİBESİ...
Konu kadın yönetmenlerden açılmışken, açılış filminin basın toplantısına kısaca değinmenin tam yeri. Johnny Depp’in 45 dakika gecikerek geldiği, tıklım tıklım dolu salonda, yönetmen ve oyuncu Maiwenn’in bir sözü, hem güldürüyor hem de düşündürüyordu. Önceden başrol için seçtiği, hatta senaryoyu bile o Fransız aktörü düşünerek kaleme aldığı projesi, Covid sonrası beklenmedik bir biçimde oyuncusuz kalıverince, neden başka birini değil de Johhny Depp’i seçtiği sorusunun yanıtı şu oluyor: Filmde benim partnerim olacak oyuncuyla sık sık öpüşüp sevişeceğim için, seksi bir erkek olmasını istedim tabii ki!...
Ne güzel, basit ve doğal bir yanıt. Ancak yakışıklı bir erkek yönetmen, baş kadın oyuncusu için aynı şeyi söyleme gafletine düşse, kimi hızlı feministler tarafından anında topa tutulmaz mıydı?...
Gelişmiş Batı demokrasilerinde, kadınların erkeklerden daha özgür konuşmaya, davranabilmeye başlaması, temelde çok olumlu bir gelişme sayılmalı. Kimileri, özellikle de maço alışkanlıklarından ya da ayrıcalıklarından sıyrılmakta zorlananlar, bazı köktenci söylem ve tepkilerden (zaman zaman haklı olarak) yakınsalar da kadın sanatçıların, birikmiş onca baskı ve haksızlıkların “intikamını” erkekçe söylemlerle almaya başlamaları bana unut veriyor. En azından, gerilimin azaldığı, her şeyin göreceli olduğunun kavrandığı, intikam çığlıklarının duyulmadığı, karşılıklı saygıya ve temel insan haklarına dayalı adil eşitliğe, her an cambazlık yapma pahasına ulaşacak yolu görmeye başladık galiba...
ÇİN’DE TEKSTİL ATÖLYELERİ...
Yarışmalı bölümün en uzun filmi, Altın Aslan adayı tek belgesel sinema örneği olan “Gençlik (Bahar)”, Çin’de yaşanan vahşi kapitalizme cesurca ışık tutan ve iç göç sorunlarıyla birlikte gözler önüne seren önemli bir çalışma. Wang Bing, dört yıl boyunca, ülkesindeki tekstil atölyelerinde yaşanan gerçekleri kayda almış. Bu uzun soluklu çalışmanın üç buçuk saatlik ilk bölümü alkışlarla karşılanıyor. İlkbahardan sonra sıra diğer mevsimlere de gelecek... Altın Palmiye yarışının ikinci en uzun filmi, Nuri Bilge Ceylan imzalı “Kuru Otlar Üstüne” var şimdi sırada...