Samsun'un Vezirköprü ilçesinde bulunan ve tarihi Bedesten içerisinde yer alan ‘Kalaycılar Çarşısı’, geleneksel el sanatlarının ve eski mesleklerin halen nefes aldığı nadir yerlerden biri olarak biliniyor. Bu eski çarşıda yok olmaya yüz tutmuş mesleklerden biri de kalaycılık. Bu önemli mesleği burada yaşatmaya çalışan tek usta ise, 30 metrekarelik küçük bir imalathanede, dedesinden kalan mirası yaklaşık yarım asırdır sürdürmeye çalışan Abdullah Saka. Dedesinden öğrendikleriyle kalaycılık mesleğini geliştiren Abdullah Usta, kalaycılık zanaatını gelecek kuşaklara devretmek adına mücadele verirken, atölyesinde bakır ve kalayları işleyerek eşsiz eserlere imza atıyor.
“İnsanoğlu yerleşik hayata geçtiği günden beri kalay kullanılmaktadır”Kalayın en çok bilinen yönünün geçmişten bugüne Türk mutfağıyla özdeşleşmiş olduğunu belirten Usta Abdullah Saka, “Kalay bakır kaplarla ayrı düşünülemez. Her şeyden önce yemek pişirmek için kullanılan bakır gereçler havayla temas etmesi sonucu oluşan zararların önüne geçerek sağlıklı bir işlem görmesine sebep olan kalay hem bakırı, hem içerisinde pişirilen yemeği hem de insan vücudunu korumasıyla dikkat çekmektedir. Bu durumda bakır kaplara kalaylama yapılarak hayat veren kişiye kalaycı denilir. Kalay insanoğlu yerleşik hayata geçtiği günden beri kullanılmaktadır, haliyle kalaycılık da o günden bugüne değin gelmektedir. Şimdi ise kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alıyor” ifadelerine yer verdi.
“Ben toz toprakla oynarken çocuklar gibi şen oluyorum”Geleneksel kalaycılığın 9 yaşından beri hayatının bir parçası olduğuna değinen Abdullah Saka, “Bu işi ‘Kalaycı Bilal Usta’ lakabıyla anılan dedemden öğrendim. 1971 yılından bu yana da aktif olarak mesleği icra ediyor, geçimimi sağlıyorum. Dedem kalayı temizlerken ben nasıl yaptığını izlerdim. O zamanlar dedemin temizlik için kullandığı gereçler kum, çamur, nişadır gibi malzemelerdi. İlk zamanlar çamur ellerimi yara yapar, toz toprak boğazımı tahriş ederdi. İlerleyen zamanlarda ise çamurla oyalanmanın stresimi azaltmaya yardımcı olduğunu fark ettim. Ben toz toprakla oynarken çocuklar gibi şen oluyorum. Ancak, geldiğimiz noktada bu eski zanaatın varlığını sürdürmesi, fabrikaların çoğalması ve endüstriyel üretimin artmasıyla beraber daha zor hale geldi. Eskiden çırak yetişirdi şimdi ise hazıra düşkünlük var, maalesef yetişmiyor. Birkaç genç öğrenmek için gelmişti onlar da dayanamadı, bıraktı gitti. Birdenbire kolay yoldan çok para kazanma isteği insanları el emeğinden uzak tutuyor” diye konuştu.
“Köprülü Mehmet Paşa’nın yemekleri de bakır kaplarda pişermiş”Abdullah Saka, kalaycılığın Osmanlı dönemine kadar geçmişi olduğunu ve önemine değinerek, “Vezirköprü’nün 140 köyü mevcut bu köylerin hiç birinde doğalgaz yoktur. Hem ısınmak hem de yemek pişirmek amacıyla odun ve kömür kullanılır. Soba üzerine çelik tencere gibi envaiçeşit malzeme konulup yemek pişirilmeye çalışılırsa o tencere bir zaman sonra, kararmaya başlar kirlenir ve daha içinde yemek pişmeyecek hale gelir. Bakır kap kalaylanır sıfır gibi olur ama gel gör ki çelik tencere öyle olmaz. Haliyle sağlığa zarar verir, bundan dolayıdır ki milletin efendisi, kırsal kesimde yaşayan vatandaşta yemeklerini kalaylanabilir bakırlarda pişirir. Osmanlı döneminde Vezirköprü’ye sadrazam olarak atanan Köprülü Mehmet Paşa’nın da yemekleri bakırlarda pişer yine bakırlarda servis edilirmiş. Bu da aslında bizlere kalaycılık mesleğinin mazisinin nereye kadar dayandığının bir göstergesidir” şeklinde konuştu.