AK Parti İnsan Hakları Başkanlığı tarafından ‘28 Şubat: Vesayetin Son Perdesi’ programı AK Parti Genel Merkezinde düzenlendi. Programa AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Yalçın, ve partililer katıldı. Yalçın, 28 Şubat bu ülkede insan hakları ve demokrasi adına kara bir gün olarak öncesiyle sonrasıyla hafızalarımızdaki yerini aldığını ifade etti. Yalçın, en temel insan haklarının ihlal edildiği ve oldukça somut örneklerle dolu olduğu için 28 Şubat’ı doğal olarak yaptığı haksızlıkların örnekleriyle andığını belirtti.
Başörtüsü zulmü, katsayı adaletsizliği, fişlemeler, brifingler, bildiriler, batı çalışma grubu, algı operasyonları gibi utanç simgeleriyle hatırladıkların aktaran Yalçın, “28 Şubat döneminde bu utançların hepsi maalesef yaşandı. Binlerce üniversite öğrencisi sırf başörtüsü nedeniyle üniversite kapılarından geri çevrildi. İkna odalarında faşist bir psikolojik işkence metoduna tabii tutuldu. Katsayı adaletsizliği nedeniyle yüzbinlerce öğrencinin eğitim hakkı elinden alındı. Öğrencilerin üniversite giriş sınavına aylar kala tüm sistemi değiştirerek gencecik insanların hayallerini yıktılar. Geleceklerine ambargo koydular. Bir neslin eğitime erişimi engellenmek istendi. Üniversite okumak isteyen binlerce insan belki de otuzlu yaşlardan sonra yeniden sınavlara hazırlanarak üniversiteye girmeye çalıştı. İşyerlerinde, devletin çeşitli kurumlarında namaz kılanlar abdest alanlar fişlendi. Kovuşturmalara soruşturmalara uğradı. İşinden, ekmeğinden edildi. Sırf dindar bir yaşam tarzına sahip olduğu için insanlara mürteci damgası vuruldu. Maalesef dindarlık bir ulusal güvenlik tehdidi gibi algılatılmaya çalışıldı. MGK kararlarında dindarların ve dindarlığın PKK teröründen bile daha tehlikeli olduğu iddia edildi. Hâkimlere, savcılara, gazetecilere kümeler halinde Genelkurmay’da brifingler verildi. Nasıl yayın yapmaları gerektiği öğretildi. Nasıl karar vermeleri gerektiği ezberletildi. Brifing alan gazeteciler her türlü algı operasyonun aparatı haline dönüştü. Camiye gidenler sanki bir suç işliyormuş gibi haberler yapıldı. Sanki bir üçüncü sayfa haberiymiş gibi alçakça sunumlar yapıldı. Manşetlerle, köşe yazılarıyla ayrımcılığın en açık örnekleri sergilendi” diye konuştu.
“28 Şubat herhangi bir cuntanın bir silahlı darbesinden ibaret değildir”
28 Şubat’ın herhangi bir cuntanın bir silahlı darbesinden ibaret olmadığını söyleyen Yalçın, “28 Şubat devasa bir vesayet mekanizmasının toplumun içerisindeki tüm uzantılarıyla örgütlü ve sistemli biçimde toplumun koca bir bölümünü ezip yok etmek için kurgulanmış bir plandı. Klasik darbelerde darbeciler devleti ele geçirip kendi çıkarları çerçevesinde bir siyaset dayatmaya çalışır. Klasik darbelerde topluma müdahaleler genelde sonradan gelir. Ancak 28 Şubat toplumu ezerek, sindirerek dönüştürmeyi ta ilk baştan kafaya koymuş hain ve faşist bir zihniyetti. O nedenle darbeciler ‘1000 yıl süreceğini’ düşünüyordu. Dindar insanların oy verdiği partiler kapatılarak dindar insanların siyaset yapmasının önü kapanacaktı. Gençliğin üniversitelere girişi engellenerek bir nesil kırılacak, eğitimsiz kalacak, devlet kademelerinde, bürokraside rol alamayacaktı. Toplumun geri kalanı da medyada yapılan algı operasyonlarıyla baskı altına alınacak Müslüman olduğunu bile söyleyemez hale getirilecekti. İnsanları camiye bile gitmekten çekinecek hale getirmek için uğraşıyorlardı. Dinin kamu alanından uzaklaşmasından kasıtları dinin toplumda da baskı altına alınmasıydı. Bu sayede vesayet kendi diktasını sürdürecekti” şeklinde konuştu.
Yalçın, 28 Şubat’ta ülkenin siyaseti sivil asker bürokratlar tarafından belirleneceğini ifade etti.“Siyasetçiler seçim kazanacak ama ülkeyi vesayetçiler yönetmeye devam edecek” sözlerini kullanan Yalçın, “Bütçeden neye ne kadar kaynak aktarılacağı bile onların tercihlerine bağlı olacaktı. Bankalar kolayca hortumlanacaktı. Dış politika ve güvenlik gibi alanlar zaten sivil siyasetçilerin karışmaya cüret edemeyeceği alanlar olarak görülmeye devam edecekti. Askeri anlaşmalara silah ve mühimmat alımlarına önce vesayet kendi şahsi ve kurumsal çıkarlarına göre karar verecek sonra kukla olarak görmek istedikleri siyasetçilerin önüne dayatacaklardı. Seçmene hesabı sandıkta siyasetçiler verse bile vesayetçiler siyasetçiler üzerindeki hegemonyalarını sorunsuz sürdüreceklerdi. Dindar insanlar devletten dışlanacak toplumsal olarak baskı altına alınacak ve sistemin dışında tutulacaktı. Plan buydu. “
28 Şubat bir darbeci, muhtıracı grubun demokrasimiz üzerindeki son hamlesi olarak kaldığını belirten Yalçın, “Vesayetle topyekûn bir mücadelenin miladı haline geldi. Bir toplum, bir siyasi hareket ve hepsine öncülük eden bir siyasi lider o günden itibaren bıkmadan usanmadan yılmadan yorulmadan bu vesayetle mücadeleye başladı. Okuduğu bir şiir bahane edilerek hapse atılan Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan toplumda organik bir biçimde doğan bu mücadele ruhunun doğal lideri haline geldi. Bu ruhla en doğru güven ilişkisini kurdu. Milletin kalbinde kendine ayrıcalıklı bir yer edindi. Bir toplumsal sözleşmeyi arkasına aldı AK Parti teşkilatlarıyla beraber her türlü tehdide karşı dik durdu eğilmedi” ifadelerine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vesayet dağlarını sırasıyla teker teker aştığının altını çizen Yalçın, “Hatırlayın. Vesayet mekanizmasının bir engelini aşınca karşımıza yepyeni bir engel çıkardı. Onu da aştık dediğimizde bir başka engel daha çıkardı. Hepimiz bu vesayet mekanizmasının ne kadar köklü ne kadar çok ne kadar arka arkaya dizenmiş setler ve duvarlar halinde uzandığını gördükçe gözlerimize inanamadık. Ne kadar da çok aktörü varmış ne kadar da çok aparatı varmış demekten kendimizi alamadık. Ama bir kardeşlik türküsü söyler gibi birlik ve beraberlik duygusuyla sabırla, inatla, dirençle, dirayetle, o sıra dağları sadece geçmekle kalmadık. Hepsini çökertmeyi da başardık” açıklamalarında bulundu.
Bugün kimse kılık kıyafeti nedeniyle eğitim hakkından mahrum edilmediğine dikkat çeken Yalçın, “Bugün kimse kılık kıyafeti nedeniyle iş hayatından uzaklaştırılmıyor. Bugün başı kapalı bir memurla başı açık memur aynı ofiste çalışabiliyor. Bugün başörtülü başörtüsüz hâkimlerimiz, savcılarımız, kaymakam ve valilerimiz var. Bugün başı kapalı subaylarımız bu peygamber ocağında vatan görevini başı açık kadın subaylarımızla omuz omuza yerine getiriyor. Bugün milletin meclisinde de milletin vekilleri başörtülü başörtüsüz beraberce görev yapabiliyor. Bugün herhangi bir sermaye grubu sırf siyasi fikirlerinden veya yaşam tarzından dolayı tehdit edilmiyor. Ambargolara uğramıyor. Bugün gençler üniversite kapılarından kovulmuyor. Ülkenin dört bir tarafında kurulmuş en modern kampüslerde eşitlikçi bir eğitim alıyor. Gazeteciler, hakimler, savcılar brifinglerden geçirilmiyor. Bugün çok sesli bir medya düzeni var. Her türlü siyasi tutumun sergilendiği çok sayıda televizyon kanalı, gazete hepsi kendi meşrebine göre yayın yapabiliyor” diye konuştu.
Yalçın, siyaset ve toplum 28 Şubat’tan sonra bir liderin etrafında toplanarak yıllar içerisinde bu vesayet düzenini yerle bir ettiğini ifade ederek güçlü bir siyasi liderliğin, davasına inanmış bir teşkilatçılığın, iradesine sahip çıkan bir milletin zaferi olduğunu kaydetti.
AK Parti iktidarları 22 yıl boyunca bu ülkede birçok başarıya imza attığını vurgulayan Yalçın, “Ama bunların muhtemelen en köklü ve en kalıcı olanlarından biri de ülkedeki vesayeti sona erdirmiş olmasıdır. Milli iradenin önündeki vesayet dağları çökertildikten sonra sadece özgürlük alanları genişlemekle kalmadı. Devlet toplum kucaklaşması da yaşandı. Siyasi iktidar muktedir hale geldi. Diğer birçok başarılı icraat hem başlatılması hem de sürdürülmesi için aslında vesayetten kurtulmaya bağlıdır” dedi.
Vesayet düzenleri yıkılmadan siyasi iktidarlar tek başına karar alamaz alsa da uygulamayacağını belirten Yalçın, “Vesayet düzeni varsa sandık iktidar olsa bile muktedir olamaz. Vesayet düzeni devam ederse toplum devlet kucaklaşması yaşanmaz, ülke siyasi ve ekonomik istikrarsızlar girdabına mahkûm kalır toplumsal kırılmalardan kurtulamaz. O vesayet düzeni devam etseydi bugün yerli ve milli bir savunma sanayii de bu başarıları gösteremezdi. Vesayetçiler dışarıdaki patronlarını mutlu etmek uğruna milletin iradesini hiçe saydığı gibi milli serveti de yabancı ülke ve şirketlere peşkeş çekmeye devam edebilirdi” dedi.
28 Şubat’tan sonra da darbe deneyenler yeni vesayet heveslileri olduğunu ifade eden Yalçın, “Allah korusun ama bundan sonra da bu tür darbe heveslileri çıkabilir. Fakat hem 28 Şubat sonrasında hem de 15 Temmuz’da milli iradenin her türlü vesayetçiye kararlılık dersi verdiğini düşünmeden de edemiyoruz. Bu bakımdan geleceğe güvenle bakıyoruz. Bundan sonra iktidarlar gelir iktidarlar gider hatta nesiller gelir nesiller geçer ancak her ne olursa olsun artık milletin sandıkta seçtiği partilerin ve isimlerin gerçek iktidarlar olacağı bir ülkede yaşıyoruz. Açıkça da söylemek altını çizmek lazım. İşte bu büyük devrim Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde milli irade ruhuyla toplumun ve AK Parti teşkilatlarının eseri olarak kalacaktır. Tarihe düşülmüş en mühim not işte bu milli irade imzasıdır. Vesayetin kovulması milli irade ve demokrasinin bu ülkedeki en büyük zaferidir” ifadelerini kullandı.